Yaşamı Boyunca Sadece İki Kez Banyo Yapmış Olan Kastilya Kraliçesi Isabel Kimdir?
Yazıda Neler Var?
Hayatımızın olmazsa olmazı olan banyoya bir, iki gün girmediğimizde kendimizi nasıl hissettiğimizi düşünelim. Kirli, pis ve rahatsız…Peki hiç banyo yapmadan yaşamayı düşündünüz mü? Öfke nöbeti geçirirken edilen yeminlerin kaçını tutabiliyoruz? İnandığımız dinler için ne kadar fedakarlık yapıyoruz? Güçlü olmak için strateji uyguluyor muyuz? Yıllar öncesinde bir kraliçe var ki 53 yıllık yaşamında sadece 2 kez banyo yapmıştı: Kastilya Kraliçesi Isabel…
Eğer onun sudan korktuğunu ya da ülkede su sıkıntısı olduğundan dolayı banyo yapmadığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Kastilya Kraliçesi Isabel ant içmiştir ve bu ant gerçekleşene kadar banyo yapmayı reddetmiştir.
Kastilya Kraliçesi Isabel ve Entrikalara Gebe Yaşamı
Sıra dışı biri olarak görünen kraliçemizin hayatı 22 Nisan 1451 yılında başladı. Kastilya’nın kralı olan II. Juan ile Portekizli Isabel’in kızları olarak hayata gözlerini açtı. II. Juan in rahatsızlanması üzerine IV. Enrique tahta geçti. IV. Enrique, Kastilya kraliçesinin üvey kardeşiydi. Dolayısıyla babaları II. Juan öldükten sonra Isabel’e ülke yönetimi konusunda söz hakkı doğacaktı. Tahtın varisi olan Isabel bu durumun farkındaydı.
Hangi kadın güçlü olmayı istemez ki… Ve her kadın gibi Isabel de güçlü, sözü geçen biri olmak istemektedir. Seçeceği adayın gücüne güç katması lazımdı. Bu konuda akıllı ve doğru bir seçim yapması gerekirdi. Tek başına seçim yaparsa gözden kaçırdığı bir şeylerin olacağını düşünen Isabel, danışmanlarından yardım istedi. Yanına danışmanlarını alarak adaylarını değerlendirmeye başladı. Bazıları Fransız adaydan yana olurken, bazıları da Portekizli adayı seçmesi konusunda karar kıldılar. Fakat Isabel, Aragon tahtının varisi olan Fernando ile evlilik kararı aldı. Amaçlarına bu evlilikle daha kolay kavuşabileceğine inancı tamdı.
Peki Kastilya Kraliçesi Isabel Neden Banyo Yapmadı?
Tarihler 1469’u gösterdiğinde Isabel, Juan De Vivero Sarayı’nda dünya evine girdi. Bu gelişmeyle de tarihte kendine yer bulan;
”Avrupa’daki tüm Müslümanlar ve Yahudiler öldürülünceye kadar yıkanmayacağım!”
diyerek ırkçı bir meydan okuma yaptı. Kastilya Kraliçesi Isabel dinine düşkün, kendi dini dışındaki diğer dinlere inanan bütün kişileri düşman olarak gören ve hiçbir hak tanımayan bir Katolik’ti. Bu yaklaşımından dolayı Papa IV. Alexander, Kastilya Kraliçesi’ne ve eşi kral Fernando’ya ”Katolik Hükümdarı” unvanı vermişti. Kastilya soylularından bazıları Fernando’yu Isabel için uygun bir eş olarak kabul etmemişti. Kastilya soyluları Isabel’in varisliğine gölge düşürmek istiyorlardı. Nasıl yapacaklarını düşünen soyluların aklına; tahtın varisinin aslında Isabel olmadığını, aslında varisin Enrique’nin “la Beltraneja” olarak bilinen kızı Juana olduğunu söylemek gelmişti. Edindikleri bu amaca da ulaşmışlardı. Kendi aralarında çıkardıkları bu söylentiler kulaktan kulağa yayılıp büyüdü. Ve taht kavgaları başlamış oldu…
İki kardeş arasındaki taht kavgası Kral ölene kadar çözülmüş gözükse de içten içe yaşanan bir sorundu. Kralın 1474 yılında vefat etmesi üzerine çözülmüş gözüken sorun yeniden baş gösterdi ve iç savaşa sebep oldu. İki kardeş de ülke yönetiminde söz hakkı olup tahta çıkmak istiyordu. Isabel, bu savaşı kazanmak istiyordu. Kendince yaptığı planları vardı. Bunun en başında Segovia’da kraliçe ilan etmesiydi. Aklını kullanarak yaptığı bu hareket Kastilya soyluluklarının desteğini kendine çekmesine sebep oldu. Artık daha güçlü bir kraliçe vardı Juana’nın karşısında. Yetkin din adamları ise bu zıtlığı reddederek Juana’yı haklı buluyorlardı. Juana’nın daha fazla desteğe ihtiyacı vardı. Buna karşılık Portekiz kralı V. Alfonso ile nişanlanmaya karar verdi. Müstakbel eşine gösterdiği desteğe rağmen 4 yılın sonunda biten savaşın kazananı Kastilya hanedanıydı. Bu zafer sonrasında Isabel bir adım daha atıp Kastilya ve Aragon krallıklarını birleşirdi ve modern İspanya’nın temelinin atarak başarılarına yenisini eklemişti.
Yeminini unutmayan ve içinde her geçen gün bu düşmanlığı besleyen Isabel, Hristiyanlık dışında başka dine inanan herkese sert davranmaya başlamıştı. Ya Müslümanlar Hristiyanlığı benimseyecekti yada ülkeyi terk edeceklerdi. Bu sert tutumunu hayata geçirmesi gerekiyordu. Müslümanlara karşı adım atma vaktinin geldiğini düşünen Isabel, İber yarımadasında bulunan ve Müslümanların son kalesi olarak adlandırılan Girnata Emirliği’ni almak için sefer düzenledi. Bu seferde Kastilya, 1491 yılında parasal anlamda zor bir duruma girmişti. Bu savaşı da zaferle sonuçlandıran Isabel planlarına adım adım yaklaşıyordu. Andalucia’da engizisyon kurarak, Müslümanların kendi dinleri adı altında her ne varsa yasaklayıp Hristiyan dinlerini benimsetmeye çalıştı. Her ne kadar dinine bağlı bir Katolik gibi gözükse de papalara karşı da sert bir tutumu vardı. Öyle ki papa, Isabel’in izni olmadan atama yapılmasına izin vermiyordu. Atanmayı bekleyen Cuenca adı altındaki piskoposluğu bir İtalyan kardinalin göreve çağrılmasını uygun görmedi. Bu olaydan 4 yıl sonra sanki inadına yapılıyormuş gibi bu pozisyona yine bir İspanyol bir din adamı getirildi.
Kastilya Kraliçesi Isabel ve Tanıdık Bir Sima…
O dönemlerde deniz yolculuğuyla yeni yerler keşfetmek isteyen bir genç vardı. Maddi açıdan sıkıntıları yüzünden bir türlü bu isteğini gerçekleştiremiyordu. Bu genç, Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb’un ta kendisiydi… Kastilya Kraliçesi Isabel, attığı adımların yanında dünyaca ünlü duvar halıları ve mücevherleriyle de kendinden söz ettirmekteydi. Bu durumu fırsat bilen Kolomb, Santa Fe’yi ziyarete gelen Isabel’den maddi olarak destek olmasını istedi. Bilim ve sanata büyük ölçüde önem veren Isabel, Kolomb ‘a mücevherlerin vererek yolculuğa çıkmasını sağladı. Kolomb, bu yolculukta “Yeni Dünya” olarak adlandırılan Amerika’yı keşfetti. Kolomb keşfettiği bu yeri Papa’nın da iznini alıp, keşfin gerçekleşmesini destekleyen Kastilya’ya bıraktı.
Kastilya Kraliçesi, ettiği yemini yüzünden 53 yıllık yaşam hayatında iki çocuğunun doğumları haricinde banyo yapmayı reddetti ve bu durumla övündü. Bu tutumu aslında kendi dini olan Hristiyanlığa ne kadar bağlı biri olduğuna da işaret etmekteydi. Müslüman ve Yahudi dinine inananları yok etmek için bir çok adım atmış olsa da Isabel, kendini ve çocuklarını her alanda geliştirmeye çalışmıştır. Öle ki çocuklarına çok iyi bir eğitim aldıran Isabel, 30 yaşına geldiğinde Latince öğrenmeyi kafaya koydu ve bu konuda da başarılı oldu. Hükmünü sürdüğü sürece sanat alanında iş yapan ressamların destekçisi olmuştu.
Tüm bunların yanında Kastilya Kraliçesi Isabel, çocukların kayıplarıyla sarsılmıştı. Ne kadar güçlü bir kadın olsa da oda bir anneydi ve art arda gelen ölüm haberlerinden etkilenmişti. İlk olarak oğlu Juan’in kaybıyla karşılaştı Kastilya Kraliçesi. Aradan çok geçmeden Portekiz’in Kraliçesi olan kızı Isabel’in ölümüyle sarsıldı. Kendinden sonra tahtın varisi torunu Miquel olmuştu. Miquel’den Portekiz ile İspanya’yı birleştirmesi konusunda beklentisi vardı. Ne var ki torununun da ölümü ile karşılaşan İsabel’in tek varisi kalmıştı: Bu yalnız kovboy ise Juan’dan başkası değildi.
Kraliçenin Ardında Bıraktıkları
Kastilya Kraliçesi Isabel ‘in hayatı 26 Kasım 1504 yılında sona erdi. Dışarıdan bakıldığında kini ve dini uğruna ettiği yeminle kişisel bakımı olan banyodan vazgeçen biri olarak tanınsa da, ülkesini genişletmek için Alcantara, Calatrava ve Santiago ya ait toprakları alarak krallığına bağladı. Isabel ölmeden önce vasiyetini bırakmıştı. Bu vasiyette, hükümdarlığı süresince başarılı hayatını ve ülkesinin gelecekteki temennilerini anlatmaktadır. Ayrıca vasiyetnamede İber Yarımadası’nda siyasi birliğin nasıl sağladığını, Cebelitarık üzerindeki denetimin kurulmasını, Kuzey Afrika’daki yayılma politikasını, Yeni Dünya yerlerine karşı işlenen siyaset ve kilise reformları gibi önemli konularda bulunmaktaydı. Geniş düşünülüp, her şeyin en ince ayrıntısına kadar yazılan bu vasiyetname İspanya tarihine ışık tutan önemli bir belge özelliği taşımaktadır.
Hristiyanların, ölen bir kişiyi azizleştirmek ve yükseltmek için “kanon” adı verdikleri liste bulunmaktaydı. Hristiyan din adamları, Kastilya Kraliçesi Isabel ‘i dinine olan tutumundan dolayı bu listeye layık görmüşlerdi. 1958’de Roma Katolik Kilisesi Isabel’i, kanonlaştırmadaki ilk sürecini başlattı. Araştırma yapmak için kilise tarafından atanan komisyonlar oluşturuldu. Araştırmaların sonucunda ise Kastilya Kraliçesi Isabel ‘in “kutsallık şöhretine” sahip olduğunu ve Hristiyan değerlerinden ilham aldığını belirledi. 1974’te Vatikan tarafından kanonlaştırmanın yanına “Tanrı’nın Hizmetkarı” unvanına da layık görmüşlerdi.
Kastilya Kraliçesi Isabel, güçlü, ülkeyi yönetmeyi hedefleyen ve bunu başarabilen bir kişiliğin yanında, attığı adımlarla ve yaptığı yenilikler de tarihe geçmiş ünlü bir kadındır.