The Matrix 4 Resurrections İnceleme: Dirilemeyiş…
Yazıda Neler Var?
Wachowski kardeşlerin bize kazandırdığı üç muhteşem filmi hepiniz yakından biliyorsunuz: “Matrix”. Bu üçlemenin ilk filmi o kadar derin ve felsefi anlamlar içeriyordu ki muhteşem bir dövüş koreografisi ile birleşince ortaya şahane bir başlangıç filmi çıkmıştı. Diğer iki film bu kadar düşünmeye itmese de serinin dünyasını anlama ve aksiyon sahneleri açısından bizi oldukça tatmin etmişti. Aradan geçen senelerin sonunda serinin aslında bir nebze nihayete erdiğini düşündüğümüz zamanlarda gelen bir haber Matrix fanlarını oldukça sevindirdi. Büyük bir özlemle beklediğimiz bu film büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Muhteşem bir serinin 18 yıl sonra gelen devam filmi ne kadar kötü olur? Bu kadar kötü olur. Senaryosunun sığlığı, sanki bize “İlk üç filmin ekmeğini nasıl yeriz?” sorularının cevaplarını vermek için yazılmış. Makineler ile insanların barışından sonra ne oldu? Neden böyle devam etti sorularını çok da fazla yanıtlamayan film, Neo’nun ve Trinity’nin neden hayatta kaldığını açıklıyor. Kısaca konusundan bahsettikten sonra biraz daha detaylı inceleyeceğim.
Matrix-Resurrection (Dirilmeseler miydi?) Konusu
Thomas Anderson bir oyun şirketinde, oyun geliştiricisidir. En büyük ve en çok tutan oyunu “The Matrix” ile büyük çapta ünlü olmuştur. Aradan geçen zamanlarda oyun ile gerçeği karıştırdığını ve gördüğü düşlerin sanki yaşadığı şeyler olduğunu düşünüp terapi görmeye başlamıştır. Geçmişte yaşadıklarının kendi yarattığı bir oyun olduğunu ve oradaki baş karakteri kendisi, Trinity’i de her gün gittiği kafede gördüğü evli ve çocuklu olan Tiffany’e bakarak modellediğini düşünür. Bir gün bu deliliğin ortasında onu bu hayattan çekip kurtarmak isteyecek bir mesaj alır. Her ne kadar yaşadığı dünyanın Matrix olmadığını düşünecek kadar kendini ikna etse de yıllar önce ona hayran olan Bugs onu gerçeğe döndürmeyi başarmıştır.
Yazının buradan sonrası spoiler içerir
Matrix’ten çıkıp gerçeğe dönen Neo, yeni insan şehri IO a gelince oranın generalinin Niobe olduğunu görür. Eski dostlar olarak ettiği sohbetin sonucunda Neo’nun kurtarılması için girilen riske değmeyeceğini ve makinelerin IO’yu da tıpkı Zion gibi yok etmesini istemediğini söyler. Trinity’i de Matrix’ten kurtarmak isteyen Neo, karşısında Niobe’yi bulur.
Spoiler bitişi
The Matrix 4 Resurrections Oyuncuları
Yıllar sonra gelen bu filmin oyuncu kadrosuna bakalım:
- Keanu Reeves- Thomas Anderson/Neo: Filmin baş kahramanı. The One programının üzerine kodlandığı insan. Eski Matrix’in aslında bir oyun olduğu beynine kazınmış ve bu oyunun mimarı da kendisi olarak anlatılmış.
- Carrie Anne Moss- Tiffany/Trinity: İlk üçlemede kahin tarafından seçilmiş kişiye aşık olacağı söylenen karakter bu filmde kendisinin Tiffany olduğuna inandırılan bir karakteri oynuyor.
- Jessica Henwick- Bugs: Neo’yu Matrix’te farklı bir surette gördüğüne kendisini inandırmış ve Matrix’te onu aramaya ömrünü adamış birisi.
- Jonathan Groff- Smith: Neo’nun ezeli düşmanı.
- Yahya Abdul-Mateen II- Morpheus: Bildiğimiz Morpheus çoktan ölmüştür. Morpheus programıdır.
- Jada Pinkett Smith- Niobe: IO şehrinin generali.
Film koca bir boşluktan ibaret arkadaşlar. Dediğim gibi ilk üçlemenin ekmeğini yemeye oynamış ve senaryo namına hiçbir şey yapamamış. Sadece ben böyle düşünmüyorum, IMDb açılış puanı 6.1 ile başlayan bir filmin iyi olmaya yakın bile olmadığını anlamışsınızdır. Normalde yeni çıkan filmler gerçekten uzak bir şekilde yüksek puanla başlar (örnek vermek gerekirse Spiderman 9.9 ile açılışı yapmıştı) sonrasında da bu puan izleyen ve yorumlayan sayısı artınca düşmeye başlar. Matrix düşükten başlayıp daha da ne kadar düşebilirim diye düşünmüş.
Laurence Fishburne ve Hugo Weaving Yok!
Matrix üçlemesindeki iki ikonik karakterin olmayışı da keyfimizi kaçırmadı değil. Morpheus ile bütünleşen Laurence Fishburne ile Smith’in kendisi olmuş olan Hugo Weaving maalesef filmde yok. Onun yerine Yahya Abdul-Mateen II (Morpheus) ve Jonathan Groff (Smith) bu filmde boy gösteriyor. Aradan geçen senelerin sonunda gerçek dünyadaki Morpheus’un ölmüş olması akla mantığa uygun. Bu yüzden Morpheus karşımıza bir program olarak farklı bir yüzle çıkıyor. Laurence ile özdeşleşen bu rolü başkasının oynaması beni havaya sokamazken “Mr. Anderson!!” diye bağıran Hugo Weaving’in değişmesi oldukça canımı sıktı. Neden filmde yer almadığını şu sözlerle aktardı:
“Filmde yokum, hayır. The Matrix çok farklı bir hikaye. Şanssızlık işte, ama aslında Londra’daki bir tiyatro oyunu olan The Visit teklifinin gelmesinin ardından The Matrix teklifi geldi. Yani Matrix’in yapılacağını biliyordum, ama tarihleri bilmiyordum. İkisini aynı anda yapabileceğimi düşündüm. Tarihleri ayarlayabilmek için sekiz haftam vardı. Bu süreçte The Visit’i kabul ettim. Lana Wachowski ile iletişim içindeydim. Ama en sonunda tarihlerin uymadığı sonucuna ulaştı.”
Hikayede neden olmadığını bilmediğimiz Laurence Fishburne ise aşağıdaki sözlerle Lana Wachowski’yi işaret etti.
“Buna verecek bir cevabım yok. Nedenini ona sorun.”
Peki yeni Morpheus ile yeni Smith çok mu kötü? Bence o kadar da kötü değil. Morpheus’u oynayan arkadaş eski Morpheus’a çokça gönderme yapıyor. Smith ise Hugo Weaving’in ciddiyetinden biraz daha uzak ama Smith’in akıl sağlığını bize yansıtmayı başarmış.
Filmin İyi Taraflarından Biri Müzik
Jefferson Airplane’in muhteşem eseri White Rabbit’i filmde duymak çok hoşuma gitti. İlk olarak fragmanda duyduğumuz şarkı adı itibariyle filme tam bir uyum içerisinde.
The Matrix 4 Resurrections İzlenir mi?
Yazımın önceki aşamalarında belirttiğim gibi, izlenmez. Peki hiç mi izlenmez? Bu filmi beğenen tek bir kesim olabilir: Matrix’i daha önce hiç izlemeyenler. Matrix’in ucundan, köşesinden, kıyısından geçtiyseniz veya Tv’de bir an bile gözünüzün önüne Matrix geldiyse bu film sizi hiç sarmayacaktır. Ama Matrix’i hiç izlemediyseniz, güzel bir aksiyon filmi olmaya yaklaşmış. John Wick’ten tanıdığınız Keanu Reeves’i bir de Matrix gözüyle görmek sizin hoşunuza gidecektir. Özel bilgisayar efektleri, ufacık da olsa dövüş koreografileri biraz olsun sizi tatmin edebilir. Nihayetinde bu film iyiymiş diyip önceki filmleri izlediğinizde belki de hayatınıza daha fazla renk katmış olursunuz. Filmin hitap ettiği tek kesim budur.
Ama Matrix filmlerinin fanları bu filmle büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklardır. O derin anlamlar içeren replikler, bir Uzakdoğu filmini aratmayan dövüşler ve aksiyonun bir kazandan kepçelerce verildiği sahnelerden sonra bu film sanki ucuz bulup aldığınız yemeğin az porsiyonda geldiğini görmek gibi bir şey… İlk filmin felsefik tarafından uzak durması bir yana, ikinci ve üçüncü filmlerdeki karakterlerin de saçma sapan bir şekilde harcanmasını (hadi harcadıysan da yerine daha iyi karakterler koy ya!) hiçbir şekilde dolduramamış olan bu film, bence sevilmemekte çok haklı.
Wachowski kardeşlerin yönettiği “sense8” adlı diziden de çok oyuncu gelmiş olmasına rağmen filme pek de bir şey katmayan yan oyuncu olmuşlar. Matrixsever olarak diyorum ki bu film izlenmez. İzleyip de hatıralarınıza yazık etmeyin…
Bu içerik de ilginizi çekebilir:Pastel Profashion Liquid Concealer İnceleme