Yazıda Neler Var?
Yönetmen Joshua Zeman’ın ( Killing Season, Murder Mountain) yönetmenliğini yaptığı 4 bölümlük Netflix suç belgeseli olan Sam’in Oğulları: Şeytani Tarikatın İzinde, 5 Mayıs 2021’de izleyicilerle buluştu. Seyircilere toplamda 4 saatlik bir dedektif hikâyesi sunan yapım, bizi 1976 yılına New York’a götürüyor. Bir dizi cinayetin gerçekleştiği günlerde, basın ve polis dâhil tüm şehri ele geçiren olaylarda, hala aydınlatılmış noktalara ve 2015 kadar yakın tarihlerde yaşanan gelişmelere yer veriliyor. 70’li yıllardan bolca röportajın da yer aldığı belgesel, siyah beyaz görüntüler ve etkileyici arka plan müzikleriyle, izleyicilere sağlam bir anlatı sunmakta kararlı. Kahve ve not defterleri hazırsa, cinayetlerin başlangıç tarihine doğru yola çıkalım, ne dersiniz?
Tüm New York’u Tetikte Uyutan Cinayetler
Dünyanın en renkli ve karmaşık şehirlerinden biri olan New York, 1976 yazına karanlık cinayetlerle giriş yapar. 6 kişinin katili olarak bilinen Sam’in Oğlu olarak da anılan David Berkowitz ve adının sıklıkla anıldığı tarikatları konu alan seride, her yeni bölüm ortaya çıkan bilgi ve bağlantılarla merak da artıyor. Belgeselde Paul Giamatti’nin sesiyle hayat verdiği araştırmacı gazeteci Maury Terry’nin gözünden davayı takip ediyoruz ve sokaklarda artan korku ve gerilimi New York’lularla yapılan sokak röportajlarından iliklerimize kadar hissediyoruz.
Sam’in Oğulları: Şeytani Tarikatın İzinde Konusu
Belgesel önce cinayetlerden bahsediyor ve konuya etkileyici bir giriş yapıyor. Biri ya da birileri geceleri arabalarında ya da kuytu köşelerde genç sevgilileri öldürmektedir. Öldürülenlerin çok genç olması ve herhangi bir suça karışmamış, kendi halinde insanlar olması, bir sonraki kurbanın kim olacağı konusunda büyük bir korku yaratır. Başta, polisin bir kişi tarafından işlenmiş cinayetler olarak gördüğü bu olaylar zamanla çift sayısının artması ve kurbanların profil olarak benzerliklerinin farkına varılmasıyla, sokaklarda bir seri katilin olabileceği düşüncesine dönüşür. 1977 yılında 30’lu yaşlarında bir muhabir olan Maury Terry de şehirdeki diğer herkes gibi her yeni cinayette, olayları komu alan gazetelere ve eline geçirdiği her bilgi parçasıyla ilgilidir. Ama onu diğerlerinden ayıran, elde ettiği yeni bilgilerle günden güne David Berkowitz’in bu cinayetleri tek başına işlemediğine olan inancıdır. Belgesel aynı zamanda Terry’nin polisi ve çevresindeki herkesi bu düşünceye inandırmaya çalışmasına da değiniyor.
Sizi Dedektif Yapacak Detaylar
Suç belgesellerini çerez niyetine izliyorsanız ve zor beğenen bir izleyiciyseniz, Sam’in Oğulları: Şeytani Tarikatın İzinde’nin cuma gecenize renk katacağı kesin! Her yeni bölümünde dikkat çekici yeni detaylar ortaya çıkıyor ve kendinizi adeta Maury Terry’nin yanında oturmuş, kurbanlar ve olası katiller arasında bağ kurmaya çalışıyor gibi hissediyorsunuz. Böylece heyecan ve merak artarak, seyir zevki doruğa ulaşıyor. Belgesel, David Berkowitz’in polise ve Moury’ye gönderdiği mektuplar ve mektuplardaki okült referanslar da inceleniyor.
Davanın başından beri sıklıkla göze çarpan, şahitler tarafından verilen ama birbiriyle eşleşmeyen robot resimler, cinayetlerin Süreç Kilisesi ve Charles Manson’la ilgisi de üzerinde durulan konular arasında.
Araştırmacı Gazeteci Maury Terry ve Sam’in Oğulları ve tarikat hakkında yazdığı kitap ‘’The Ultimate Evil ( Mutlak Kötülük)’’
Sam’in Oğulları: Şeytani Tarikatın İzinde Bize Yol Gösterecek İsimler
Netflix’in enfes suç belgesellerinden aşina olduğumuz bir anlatımla, cinayetler, şüpheliler ve dava süreci gerçekçi bir dille ve şahitlerin röportajlarıyla anlatılırken, hikayenin bir yerde kahramanı olarak izlenilen gazeteci ve yazar Maury Terry de ilk bölümden karşımıza çıkarak boy gösteriyor. Belgeselde, Sam’in Oğlu Berkowitz’in mahkemede dinletilen ses kayıtları da kamuya yansıyor ve Maury’yi New York’tan Birleşik Devletlerin iç kesimlerine dek ulaşan uzun bir yolculukta takip ediyoruz. Neden sorusunu attığı hiçbir adımda eksik etmeyen Maury, belgesel boyunca New York Polis Departmanı da olmak üzere pek çok otoriteye yol gösteren kişi olmayı başarıyor. Bu esnada yaşadıklarını ve kaybettiklerini de göstermekten çekinmeyen belgeselde yönetmen Zeman, son sahnesiyle yıllarını bu karanlık kuyuyu aydınlatmaya çalışmış Maury’ye bir nevi teşekkür ediyor, sanki yaptıklarının boşa gitmediğini ve mesajının birilerine ulaştığını söylüyor yazara.
Bu içerik de ilginizi çekebilir: Koyu Renkli İdrar Hangi Hastalıkların Habercisidir?